28 Aralık 2017 Perşembe

Anxiety Zone sergisi için Hülya KÜPÇÜOĞLU ile yaptığımız söyleşi EK Dergi'de

Serkan Çalışkan Balıkesir’de bulunan Blogspot’ta ‘Anxiety Zone’ adlı kişisel bir sergi açtı. Toplumsal kaygı ve karamsarlık hissini, kendi yaşamından da yola çıkarak gerçekleştiren sanatçı, eserlerini dışavurumsal bir yaklaşımla sunuyor..................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................... Anxiety Zone sergisi nasıl bir süreçte ortaya çıktı?.......................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................... Birkaç yıldır ne olduğunu tam anlamdıramadığımız ama kendimizi köşeye sıkışmış hissettiğimiz bir dönemden geçiyoruz. Üst üste patlayan bombalar, ablukalar, siyasilerin kötücül dili, değişen şehirler ve yetmez gibi OHAL süreci bu kaygı seviyesini iyice arttırdı. Ülkenin ve dünyanın içinden geçtiği süreç aslında bu serginin merkezini oluşturuyor. Fakat doğrudan olay örgüleri ile izleyiciye açık ipuçları bıraktığım söylenemez. Serginin bütününde, beni ve tüm çevremi saran kaygı ve karamsarlık hissinin peşindeydim....................................................................................................................................................................................................................................................................................................................... İzlediğimiz portrelerde esinlendiğiniz kişiler ya da olaylar var mı?............................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................ Evet. Bazıları otoportre zaten. Bir tür günlük gibi, hem kendime ait şeyler hem de tanık olduğum olaylardan bir kurgu oluşturduğumu söyleyebilirim. Örneğin “Sokaktaki Prenses” adlı çalışma, bir kafede otururken gördüğüm bir çocuk. Ailesi ile okul çıkışı onlar da kafeye gelmişler. İlkokul önlüğü, kafasında bir taç ve inanılmaz huysuz bir çocuktu. Cinsiyet rollerinin ilkokul önlüğü ile tarafımıza dayatıldığı bir üniformadan bahsediyorum. Bir sürü trans birey ait olmadığı bedene ait üniformaları giymek zorunda bırakılıyor. Zaten birçoğu da eğtimini yarıda bırakıyor. Bu kadar sembolik bir üniforma ile bizlere dayattığı beden ve cinsiyet algısı yetmez gibi, o kız çocuğu bir prenses tacı takmış. Prenses olmak ne demek? Prenseslik dışında bir yol yok mu kadın olabilmek için? Aslında basit bir andı, sokakta binlerce çocuk onun gibi. Beni de endişelendiren de tam o kısmı. Bedenlerimiz, kimliklerimiz gibi birçok şey başkaları tarafından kurgulanıyor ve sıkıcı olan kısmı da bu........................................................................................................................... Resimlerdeki mekanlar genelde yalın ve belirsiz, bu seçiminizin duyguyu ön plana çıkarmak için olduğunu söyleyebilir miyiz?........................................................................................................................................................................................................................................................ Evet, daha önce de dediğim gibi, o kaygı ve köşeye sıkışmışlık hissinin peşindeydim. Bunun için de, daha önceki resimlerimin aksine daha sadeleşmeye ve tamamen figüre odaklanmayı denedim................................................................................................... Peki birey olarak sizi kaygılandıran süreçler ya da şeyler neler?. ............................................................................................................................................................................................................................................................................................................ Tanıtımlarda kullanılmak için sergi hakkında bir yazı yazmıştım. O yazıyı kendim yazmak istedim çünkü bu duygularla yola çıktığımı birinci ağızdan anlatmak daha samimi geldi. O yazı ise aslında beni kaygılandıran şeylerin bir tür listesiydi. Bombalanan şehirler var ve hiçbir şey yapamıyorsunuz. Ya da yakın arkadaşlarınız birer birer ülkeyi terkediyor, gidişlerini izliyor, üzülüyor ve ardından yine televizyon ya da internetteki korkunç haberleri izliyorsunuz. İnsan haklarının nasıl ihlal edildiğini görüyorsunuz ve yine bir şey söyleyemiyorsunuz ki söylerseniz başınıza neler geleceğini az biraz biliyorsunuz. İşten atılan hocalarınız, sevdikleriniz var ve siz sustukça hep biraz daha köşeye sıkışıyorsunuz. Kendi kendimize bile bazen dürüst davranamıyoruz bu endişelerden. Sanırım beni kaygılandıran demek yerine hepimizin kaygılarının aslında ortak olduğu ve farklı yöntemlerle de olsa aynı yalnızlığa ve kaygıya sahip olduğumuzu bilmemiz gerekiyor................................................................................................................................................................................................................. Sergide sadece kendi endişelerinizden yola çıkarak yaptığınız bir eser var mı?...................................................................................................................................................................................................................................................................................................................... “İlkokul Hatırası” ve “Hatırlamak” doğrudan kendi anılarımla ilgiliydi. Ama az önce de belirttiğim gibi, hepimiz ortak şeyler yaşıyoruz. İlkokul Hatırası’nda uzaylı kulağı ile yarabantlı bir çocuk. Onun ben veya başka biri olmasının önemi yok, çünkü şu anda buna benzer acıları veya dramatik olayları yaşayan çocuklar var bir yerlerde. Varoluşundan dolayı çevresinde, okulda, kamusal alanlarda, ucube, uzaylı, tuhaf gibi çoğaltılabilecek birçok kötücül sözle damgalanan ve büyük yaralar alan çocuklar......................................................................................... Eserlerinizin dışavurumcu bir tavırla yapıldığı söyleniyor, sizce?... ..................................................................................................................................................................................................................... ...................................................................... Olabilir, ifade ile ilgileniyorum......... .................................................................................................................................. Periferi ve merkez bağlamında, Türkiye’de çağdaş resim sanatını nasıl değerlendiriyorsunuz?...................................................................................................................................................................................................................................................................................................................... İstanbul dışında gerçekleşen bir sergiyi konuştuğumuz için öncelikli olarak sana çok teşekkür etmeliyim. Malesef İstanbul’dan ne kadar uzaklaşırsanız sanattan da o kadar uzaklaşılıyor gibi. Birileri farklı şehirlerde üretim yapmaya ya da bir alan oluşturmaya çalıştığında da sanat basını pek ilgilenmiyor. Ayrıca, merkezden uzak olmanızın önemi de yok, İstanbul’da olsanız da merkezi belirleyen belli bir network var ve bu ağın içinde değilseniz sizin yaptığınız pek görülmüyor. Bunun yanında sanatçılar üzerinde bir baskı var, bu da eserin satış meselesi. En görünen, en bilinen ve satılan eserin “iyi eser” olduğu yanılgısı oluşturuluyor. Bağımız ve merkezden uzak alanlarda çalışmanın önemi de burada devreye giriyor............................................................................................................................................................................................... Son olarak eklemek istediğiniz bir şey var mı? ...................................................................................................................................................................................................................................... Duygu Sabancılar’a çok teşekkür etmek istiyorum. Muhteşem bir enerjisi var ve Blogspot’da çok güzel şeyler yapacağına inanıyorum. Ve, bu alanı benimle paylaştığın için sana tekrardan çok teşekkür ederim................................................................................................................................................................................................................... Röportajın orjinali için .. http://www.ekdergi.com/serkan-caliskan-anxiety-zone/

9 Aralık 2017 Cumartesi

"Anxiety Zone" 11 Aralık Pazartesi saat 17:00'de Blogspot'da........... ........................... ..........................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................------------------/////////ANXIETY ZONE///////////------------------------------------------------------------------------------ Hikayesini içinde saklayan nesne yığıntısı şehirler. Her yerde bir şey hatırlatan sıradan yüzler, hayatlarımızın kesiştiği üniformalar, televizyondaki görüntüler, şaşkın ifadeler, internetteki kısacık sohbetler, bombalanan şehirler, tıkanık lavabolar, birikmiş çöpler, hep büyük harfle başlayan kelimelerin hakimiyeti, ülkeyi terkeden arkadaşlar, içinden çıkamadığımız dolaplar, çıkınca yakılan bedenler, duvar kenarlarındaki kedi mamaları, whatsapp’taki mavi tik, kopmuş düğmeler, caddeleri dolduran ve ne taşıdığı belli olmayan kamyonlar, değişen sokaklar, söylenebilecek binlerce kelime, harf, boşluk. Unutamamak bulaşıcı bir virüs gibi, imgelerle çoğalıp, şehrin her yerine hızla yayılıyor. Siz arkanıza bakarak yürürken, o aniden önünüzde beliriyor. Hatırlatma kılavuzları gibi işleyen hortlak anılar. Herkes yoğun, yorgun, endişeli. Başa çıkma yolları ne çok birbirine benziyor oysa...