Günümüz dünyasında Sanat, hızlı tüketim ideolojisi içinde yer almaya başlamış, Türkiye’de sanatın ne olduğu ve değeri çözümlenmemişken, Türk sanat ortamı, ne yazık ki kendini bu ideoloji içinde bulmuştur. Son yıllarda sayısı artan sanat kurumları, fuarlar, galeriler birer sanat otoritesi haline gelirken, sanat yapıtının oluşum süreci, malzeme ve göstergeleri müdahaleye açık, günümüz sanatçısı da sadece “üretici” olarak konumlanmıştır. Niteliği ve alt yapısı önemsenmeksizin küratör-galeri sahibi tarafından belirlenen başlığa-içeriğe uygun üretimlerde bulunan “sanatçı”, izleyiciye, içeriği makyajlanmış üründen öteye geçemeyen “sanat yapıtı” profili ile birlikte tüketime dayalı bir sanat inşası sunmaktadır.
“Şimdi ve Burada” sergisinin önemi tam da bu noktada dikkat çekiyor. Yapıt merkezli ilişkinin kurulduğu bu sergide sanatçıların anlatım biçimi, malzemesi ve yaratım sürecine yönelik herhangi bir “sanat otoritesinin” müdahalesine imkan tanımayarak oluşturulan yapıtları, yer yer birbirinden habersiz ele alınmış ortak konuların farklı sonuçlarıyla tek bir başlık altında, sanatçının serüvenini sunmaktadır. Sergide yer alan sanatçılardan Güler Aşık’ın çalışmalarının temelini toplumda varoluş, cinsiyet, dine dair kodların genele/özele yansıyan çatışmaları ve bu çatışmalarla büyüyen bireyin kentin yükselen duvarları arasında kaybettiği çocukluğunun içe dönük yansımaları oluşturuyorken, Ayşe Önuçak’ın çalışmalarında ise nesneler bağlamlarından koparak, izleyicinin algısını yönlendiren/ değiştiren ikonografik bir söyleme dönüşüyor. Sanatçı bu söylemi, belleğin fragmanları halinde, video, kolaj ve yerleştirme gibi tekniklerle izleyiciye sunmaktadır. Çalışmalarını belirsizlik, muğlaklık, tekinsiz haller, patlama gibi kavramlar üzerine kuran Ayfer Karabıyık ise izleyicisini paradoksal bir sorgulamanın içine çekerken, bir diğer sanatçı, Sibel Begeç Balcı’nın eserlerindeki masalsı imgeler ve şiirsel renkler, düş ve gerçek arasındaki gelgiti izleyiciyle paylaşıyor. Serkan Çalışkan’ın kullandığı yazılar; cinsiyet, ötekilik gibi kavramlar aracılığıyla tuval yüzeyinde bir araya getirdiği imgeler gerçeklik sınırlarını zorlarken, sanatçının “otobiyografi ve kurmaca” arasındaki sınırın eridiği eserleri izleyicisiyle buluştuğu andan itibaren başkalaşarak ortak bir dil/kod oluşturma yoluyla yeni bir varlık halini alıyor.Ezberlenmiş bilgilerle tüketilmesi hedeflenen ve markalaşma ideolojisine hizmet eden üretimlerin aksine, oluşum sürecini gizlemeyerek izleyiciye yeni kapılar açan eserlerin yer aldığı sergide, Duygu Sabancılar ise kamusal alanlara uygulanmış yazı/slogan gibi unsurları resim yüzeyine taşıyıp farklı bir yüzeyde farklı kodlar yükleyerek, yeni bir izleyici kitlesine sunuyor. Benzer noktada, endüstri ürünlerinin birleştirici malzemesi olan vidaları eserlerinde kullanan Gökçen Şahmaran da, Duygu Sabancılar ve sergide yer alan diğer sanatçılar gibi, sanatçının eseri oluşturma sürecinde sarf ettiği eforun, duyduğu kaygının ve kullandığı malzemelerin alımlayıcı açısından farklı anlamlar yüklenerek okunduğunu, başlı başına sanat eserinin sanatçı ve izleyiciyi ortak bir paydada birleştirdiğini ve bu misyonu yüklenirken yine de varlığını koruduğunu açıkça gösteriyor.Yeni bir düzlemde, yeni izleyicilere farklı okumalarla hitap eden yapıtlar, yedi sanatçının ortaklaşa belirlediği “Şimdi ve Burada” başlığı altında, “orada” ve “o zaman” diliminde, eserle karşı karşıya kalan “o izleyici”ye kendi hikayesini anlatıyor.
Güneş Hüseyinkulu İstanbul, 2012